Babamın Cenazesi

Biz en son ne zaman biz olmuştuk babamla? En son ne zaman birlikte yürümüştük bu yolu ya da herhangi bir yolu? Ne zaman birlikte gülmüştük hatırlamıyorum. Kafamda bu ve bunun gibi bir soru vardı.

Sigara yakmak için dışarı çıktığımda kafamın içindeki her bir sesi duyup cevaplamaya, bazı anları anımsamaya çalışıyordum. Zihnim o kadar doluydu ki hareketlerim tamamen otomatikleşmiş ne yaptığımın farkında değildim. O keskin soğuğu yediğimde gelen ürpertiyle fark ettim çakmağımı yanıma almadığımı. İçeri girmeye de üşendim, şimdi yanlış anlamayın hareketsiz biri değilim normalde; sorgulayan, acıyan, kendini beğenmiş ve kibirli, biraz da merhametli türlü türlü duyguları içinde barındıran o bakışları üzerimde hissetmek istemiyordum sadece. Bilirsiniz cenaze evi klişeleri, hüzünler paylaştıkça azalırdı ya hani o yüzden bir sürü insan vardı içerde. Çok ilginç, bu ilk hüzünlü oluşumuz değildi oysa, bilmem kaç tanesini ayakta atlattık. 

Tanımadığım onca insan bana anlamsız gelen zibilyon tane bakış. En iyisi mi yoldan devam ettim, yeni bir çakmak almak daha iyi bir fikirdi. Zaten çakmak dediğin hep kaybolur. Sokağın başına doğru ilerlerken babamın kırk yıl benimse yirmi beş yıl geçirdiğim bu sokağı düşündüm. Sahi biz bu yolu onunla birlikte kaç kere yürüdük? Kaç kere aynı vakitte çıktık evden? Birlikte yaşadığımız bu evde kaç tane acımız var acaba?

Yol bunların hepsini düşünecek kadar uzun değildi elbette ama beyin böyle zamanlarda maksimum performansını göstermeye nedense bayılır ancak işe yaraması gerektiği yerde birden duruverir; mesela bakkala vardığımda üzerimde hiç para olmadığını elimi cebime atana kadar fark etmedim. Beyin kardeş de sağ olsun yormadı bu konuda kendini. Neyse ki bakkal Haluk abi de beni yirmi beş yıl, babamı kırk yıldır tanıyor da ses etmedi. Oysa durum farklı olsa, yani babam şu an hayatta olsa niye sigara içtiğimi, gençliğimi harcamamam gerektiğini söylerdi ama o da bugün bana acıdı herhalde ve sadece şefkatle başını sallamakla yetindi. Sorun değil sonra getirirsin dercesine anlam dolu bir bakış. Sonra birden Haluk abinin babasını düşündüm. Oğlunun aksine huysuz, suratsız ihtiyarın tekiydi. Onu görünce içeri giresim gelmezdi yine de Haluk abinin hatrı büyük, saygısızlık etmedim hiçbir zaman zaten babam da böyle öğretmişti; büyüklere saygısızlık yapılmaz. Böylesi bir adamdan Haluk abi nasıl olmuştu anlamıyordum doğrusu. Acaba biz de böyle miydik babamla? Acaba nasıl düşünüyordu insanlar, bilmenin bir yolu var mıydı? 

Neyse boşverelim insanları, babam ne düşünürdü acaba? Gurur kaynağı mıydım onun için yoksa hayal kırıklığı mı? Onun kızı mıydım acaba yoksa alakam yok muydu hiç ya da kızların babalarıyla alakaları yoktur belki sadece annelerine benzeyebilirler. Bilemiyorum şimdi babam hiçbir zaman açık etmedi görüşlerini, boşlukları hep kendim tamamladım.

Yorumlar

Popüler Yayınlar